-
1 oyun oynamak
v. serve a trick -
2 şeytanca oyun oynamak
play old harry with -
3 oyun
oyun s1) Spiel nt3) Streich mbirine kötü bir \oyun oynamak jdm einen bösen Streich spielen4) Trick mbu \oyun her zaman söker dieser Trick zieht immer -
4 oynamak
1) (bir şey oynamak) ешIэн/ещIэн; ДЖЭГУН, (лъэрджэгу/топ oynamak ешIэ/ йощIэ; oynamak МЭДЖЭГУ; top oynuyor) -
5 oynamak
"to play; to dance; to frolic, to romp; to move, to budge; to fiddle with, to toy with, to tamper with; to tinker; (film, oyun) to be on; to perform, to act, to play, to enact, to portray; to dally with sb/sth; to risk; to back" -
6 oyun
"1. game. 2. play, theatrical presentation. 3. dance, folk dance. 4. trick, ruse. 5. wrestling a movement designed to throw one´s opponent off guard. - almak to win a game. - çıkarmak (for an acting troupe) to put on a performance; (for a team) to play a game. - etmek/oynamak/yapmak /a/ to play a trick on, pull a fast one on, hoodwink, dupe. - ebesi the person who is it in a game. -a gelmek to be deceived, be hoodwinked, be duped. -a getirmek /ı/ to deceive, hoodwink, dupe. - havası tune (which accompanies a folk dance). - kâğıdı (a) playing card. - vermek 1. to put on a theatrical production, put on a play. 2. to lose a game. - yanmak (for a game) to be spoilt." -
7 play up
oyun oynamak, sorun çikarmak -
8 play
n. oyun, eğlence, oynama; tiyatro; gösteri, piyes; kumar; hareket————————v. oynamak, kımıldamak, hareket etmek, oynaşmak; canlandırmak [tiy.], rol almak; çalmak (müzik); numarası yapmak; bahis yapmak; turneye çıkmak; tutmak, tutmak ( ye)* * *1. oyna (v.) 2. oyun (n.)* * *[plei] 1. verb1) (to amuse oneself: The child is playing in the garden; He is playing with his toys; The little girl wants to play with her friends.) oynamak2) (to take part in (games etc): He plays football; He is playing in goal; Here's a pack of cards - who wants to play (with me)?; I'm playing golf with him this evening.) oynamak3) (to act in a play etc; to act (a character): She's playing Lady Macbeth; The company is playing in London this week.) oynamak, rol almak4) ((of a play etc) to be performed: `Oklahoma' is playing at the local theatre.) oynamak5) (to (be able to) perform on (a musical instrument): She plays the piano; Who was playing the piano this morning?; He plays (the oboe) in an orchestra.) çalmak6) ((usually with on) to carry out or do (a trick): He played a trick on me.) oyun oynamak7) ((usually with at) to compete against (someone) in a game etc: I'll play you at tennis.) oynamak8) ((of light) to pass with a flickering movement: The firelight played across the ceiling.) oynaşmak, hareket etmek9) (to direct (over or towards something): The firemen played their hoses over the burning house.) çevirmek, yöneltmek10) (to put down or produce (a playing-card) as part of a card game: He played the seven of hearts.) oynamak2. noun1) (recreation; amusement: A person must have time for both work and play.) eğlence, oyun2) (an acted story; a drama: Shakespeare wrote many great plays.) oyun, temsil3) (the playing of a game: At the start of today's play, England was leading India by fifteen runs.) maç, oyun4) (freedom of movement (eg in part of a machine).) oynaklık, hareket serbestliği•- player- playable
- playful
- playfully
- playfulness
- playboy
- playground
- playing-card
- playing-field
- playmate
- playpen
- playschool
- plaything
- playtime
- playwright
- at play
- bring/come into play
- child's play
- in play, out of play
- play at
- play back
- play down
- play fair
- play for time
- play havoc with
- play into someone's hands
- play off
- play off against
- play on
- play a, no part in
- play safe
- play the game
- play up -
9 tour
In f1 construction kule [ku'le]2 gratte-ciel gökdelen [ɟœcde'len]3 aux échecs kule [ku'le]IIn m1 contour çevre [ʧev'ɾe]2 faire le tour de dolanmak3 promenade dolaş4 rotation çevirme [ʧeviɾ'me]5 astuce elçabukluğu6 jouer un tour à qqn birine oyun oynamak7 bon moment sıra bekleme◊C'est ton tour. — Senin sıran.
♦ à tour de rôle sırayla♦ tour à tour sırasıyla◊Il est tour à tour drôle ou triste. — O sırasıyla neşeli veya üzgündür.
8 dans une élection seçim turu9 évolution yol alma -
10 каверза
-
11 Spiel
Spiel n <Spiels; Spiele> oyun; (Wettspiel) a maç, karşılaşma; (Glücksspiel) kumar;auf dem Spiel stehen tehlikede olmak;aufs Spiel setzen ortaya koymak, tehlikeye atmak;leichtes Spiel haben ( mit -i) parmağının ucunda oynatmak;ins Spiel kommen söz konusu olmak;aus dem Spiel lassen işe karıştırmamak; -e ilişmemek;mit jemandem ein falsches Spiel treiben b-ne kötü oyun oynamak -
12 Streich
Streich m <Streichs; Streiche> oyun, muziplik;jemandem einen (bösen) Streich spielen b-ne (kötü) bir oyun oynamak -
13 Streich
Streich <-(e) s, -e> [ʃtraıç] m2) ( Schabernack) muziplik, oyun, şaka;jdm einen \Streich spielen birine bir oyun oynamak -
14 свинья
ж1) domuzсвинья́ и та есть не ста́нет — ite atsan yemez
2) разг. ( о подлом человеке) domuz, alçak•• -
15 сыграть
-
16 play a hoax on
(to carry out a trick on.) işletmek, oyun oynamak -
17 play a trick / tricks on
(to do something which is amusing to oneself because it deceives or frightens (someone else), or makes them appear stupid: He played a trick on her by jumping out from behind a wall as she passed.) oyun oynamak -
18 play old harry with
şeytanca oyun oynamak, hınzırlık yapmak -
19 play smb. foul
hainlik etmek, oyun oynamak -
20 serve a trick
v. oyun oynamak, kandırmak
См. также в других словарях:
oyun oynamak — 1) birini aldatmak, kandırmak Üç aydan beri bana mütemadiyen aynı oyunu oynuyorsunuz. Y. K. Karaosmanoğlu 2) mec. hile yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
oyun — is. 1) Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence Tenis, tavla, dama, çelik çomak, bale oyundur. 2) Kumar Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar. P. Safa 3) Şaşkınlık uyandırıcı hüner Hokkabazın oyunu. Cambazın oyunu … Çağatay Osmanlı Sözlük
oyun çıkarmak — sp. oyun oynamak Millî takım güzel bir oyun çıkardı … Çağatay Osmanlı Sözlük
oynamak — nsz 1) Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak Çimenler üzerinde çocuklar oynuyor, kuzular otluyor. H. R. Gürpınar 2) Herhangi bir tutku, ilgi vb. sebeple bir şeye kendini vermek Babalar çocuklarının yanında rakı içer,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşık atmak (veya aşık oynamak) — aşık kemiğiyle oyun oynamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
katakulli yapmak — tuzak veya düzen hazırlamak, oyun oynamak Bunca yıllık arkadaşız; hiç değilse bana katakulli yapma! A. Ümit … Çağatay Osmanlı Sözlük
cirit — is., di, sp., Ar. cerīd 1) At koşturup birbirine değnek atarak takım hâlinde oynanan oyun, cirit oyunu 2) Bu oyunda atılan değnek Birleşik Sözler cirit atma cirit oyunu cirit ucu Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller cirit atmak cirit oynamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kâğıt — is., dı, Far. kāġaẕ 1) Hamur durumuna getirilmiş türlü bitkisel maddelerden yapılan, yazı yazmaya, baskı yapmaya, bir şey sarmaya yarayan kuru, ince yaprak Yazı kâğıdı. Duvar kâğıdı. Sigara kâğıdı. 2) sf. Bu yapraktan yapılmış Gece hafif… … Çağatay Osmanlı Sözlük
köşe kapmaca — is. Çocukların köşeleri tutup bunları birbirlerine kaptırmamaya çalışarak oynadıkları oyun Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller köşe kapmaca oynamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
uzatma — is. 1) Uzatmak işi, temdit 2) Sıhhi tesisatçılıkta kısa boruları uzatmak için kullanılan, kısa boru parçası 3) den. Bir ucu kıyıya bağlı durumda denize uzatılıp bırakılarak kullanılan balık ağı 4) dbl. Ünlülerin uzun söylenişi 5) sp. Oyun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ünlü düşmesi — is., dbl. Çeşitli sebeplerle kelimenin iç veya son ünlüsünden birinin düşmesi: oyun > oyunamak, oynamak vb … Çağatay Osmanlı Sözlük